Sayfalar

6 Mart 2021 Cumartesi

 




SUÇLU AYAĞA KALK

‘’Ne biçim babasın sen ya?  İyice ruhsuz bir adam oldun çıktın. Hiç mi düşünmüyorsun kızını.  İçeride ağlayıp duruyor dünden beri‘’

‘’Yahu ben burada para mı basıyorum? Söyleyin dershaneye,  önümüzdeki ay toptan veririz, dedim işte’’

‘’Yazıklar olsun sana. Başkalarına bulursun ama bilmez miyim ben? ’’

Telefonu canı sıkkın bir biçimde masanın üzerine attı. Kulağı hala içeride sessiz sessiz iç çeken kızındaydı.

Senin aklını aldı o kızıl yosma. Kızını bile görmez oldu gözlerin. İyi aile babasıymış. Hep sinsi, hep ikiyüzlüydün. Dışarıda cana yakın, konuşkan işadamı. Eve gelince yorgun. Surat bir karış. Bizi yaşlı ana babamın eline muhtaç ettin ya. İki kuruş için dil döktürüyorsun bana. Kendim için olsa. Asla. Ama kızım var işte. O anlayamıyor. Gittikçe içine kapandı.  İkimize de kırgın.  Ne hallere düştüm? Ah anne sen yaktın benim başımı. Zengin çocuk. Okumuş. Kibar, efendi.  Yere bakan yürek yakanmış da sonradan öğrendik. İyi ailesi varmış. Bildik, tanıdık. Uzaktan akraba, diye diye beynimi yıkadın.  Bir karışmasaydın. Sussaydın. İlle de olacak. Hiç vazgeçmezsin.  Halime bak. Tek suçlu sensin. Sen.

Gözlerinde kara bulutlar yüreğinde esen bir kara yel ile ‘’hepsi senin suçun ‘’demek üzere daldı annesinin odasına.  Onun kapıdan girdiğini görünce yaşlı kadının feri gitmiş gözleri parladı.  ‘’ kızım iyi ki geldin. Çok canımı acıttı bunlar. ’’ diyerek takma dişlerini üzerinde yaşanmış yüzlerce anıdan sıçramış lekelerin kapladığı titrek elleri ile uzattı.  Sonra da ağlamaklı sesiyle ‘’ Yavrum iyi misin sen, ne olur üzme kendini, yazık o sabiye de.  Bak,  odasından çıkmaz oldu.  Her sorunun bir çaresi bulunur elbet’’  diye devam etti. ‘’ Ben iyiyim anne, sorun yok ‘’  deyip derin bir nefes alarak komodinin üzerinde yarısı su dolu bardağı annesine uzattı. Yaşlı kadın hep gülümseyen dişlerini bıraktı suyun içine.  Sarı saten kapaklı yorganın altına minik bedenini kaydıraktan kayar gibi bıraktı, başını kızına doğru çevirince bembeyaz pamuk saçları pembe fistolu yastık kılıfının üzerine yayıldı.  Genç kadın yağmur biriktiren hüzünlü bulut gözleriyle baktı yatağa.

Bu pamuk saçlar mıydı evlen, diye baskı yapan. Bu kahverengi benekli eller miydi gün yüzü görmemiş çeyizlerimi hazırlayan? Nerede, bana güven, çok rahat edeceksin, diyen o kendinden emin gözler. Beni gördükçe kaçıyorlar şimdi.  Gençti o da.  Bıkmıştı huzursuzluktan. Parasızlık yüzünden çıkan kavgalar. Karşılıklı atışmalar. Batırırdı sözlerini herkesin etine etine. Sen benim çektiklerimi çekme, derdi. Tiyatrolara git,  arkası dikişli ince naylon çoraplar giy. Sivri topuklu ayakkabılar.  Nereden bilecekti ki?  Parayla mutlu oluruz sandı.  Ah geçmiş, ah. Geçmişe bakınca hep söylenenler bozuk bir plaktan geliyor gibi.

Aradığını bulamayanların hayal kırıklığı enkaz gibi çökmüştü üzerine.   Kapıyı yavaşça aralık kalacak şekilde çekip çıktı.   


Yan odanın kapısı kapanmıştı. ‘’Elif ‘’diye seslendi. Kulaklarını takıp yatağına uzanmıştı genç kız. Gözlerini sıkıca kapatılmış perdeden tavana yansıyan güneş ışınlarının türlü oyunlar oynayan sihirli renklerine dikmişti. Yatağına doğru yürüyüp kıyısına ilişerek kızının sprey boyalı mavi saçlarını okşadı.  Kulaklığını çıkararak eğildi bir sır verir gibi ‘’yarın halledeceğim dershanenin parasını, sana söz veriyorum ‘’dedi. Ama şimdi kalk da şu salya sümüklü kılıfını değiştireyim,  ‘’  Islak gözlerini ellerinin tersiyle silen genç kız zıplayıp bağdaş kurup oturdu yatağında:  ‘’nerden bulacaksın ki, yarına kadar?  Babamı görmek bile istemiyorum. Beni sevmiyor artık anladım.  Bir kızı olduğunu ne çabuk unuttu.’’  Diyerek sarıldı annesine.

Ah, çalışsaydım.  Böyle mi olurduk şimdi? Para versin diye eline mi bakardım o soysuzun? Üzer miydim seni böyle?  İster miydim ağlatmak iki kuruş için? Dayım bankaya sokacaktı da. Ama ah baba, ah. Bütün suç sende. El âlem ne dermiş. Bir kıza bakamamışlar dedirttirmem dedin. Senin yüzünden. Bak şimdi sığındık yanınıza. Ama para kazanıyor olsaydım eyvallah mı ederdim o pisliğe? Bütün suç sende baba. Senin yüzünden.

Kızının yanağından öpüp ‘’ bana güven’’ derken bütün evi tiz kahkahaların, gürültülü konuşmaların kapladığını fark etti.  Telaşla salona geçince koltukta altında çizgili pijaması üzerinde mavi gömleği ve göbeğinin üstünde kalmış yeşil beyaz damalı kravatı ile gözlerini ekrana dikmiş babasını gördü.  İki kadın hararetli konuşurken biri elinde oklava ile hamur açıyor, diğeri de ‘’ şimdi soğanımızı küçük küçük doğrayıp kıymamızla karıştıracağız. ‘’ diyordu. Genç kadın salona girerken ayağı sehpaya çarpıp küçük kesme cam vazoyu döşemenin üzerine düşürünce yaşlı adam sıçradı yerinden. Onu görünce walker’ına tutunarak ayağa kalkıp ‘’  Anne korkuttun beni, ‘’  dedi.  Sonra da ‘’ bize de mantı yapsana akşama, çok canım istedi.  Yapar mısın’’ deyip başını kızının omzuna koydu.  Genç kadın yaşlı adamın sırtını sıvazlayıp ‘’ Olur, yavrum, yaparım, ‘’ deyip ‘’ sen şimdi televizyonu seyret biraz sonra da uyursun belki’’ diyerek onu koltuğuna oturttu. Yüreğinde kocaman bir taş ile nereye gideceğini bilemedi.  Kendini banyoya atıp sıcak suyu açtı,  küvet dolarken üzerindekileri çıkarıp bir yay gibi gerilmiş vücudu ile girdi içine.

Hayır, çalışamazsın, diye fırtınalar estiren, dilinde şimşekler çakan adam nerede şimdi?  Ne düşünüyordu ki o zamanlar?  Hangi değer yargılarının esiriydi?  Nerede suçladıkların? Hiç birini bulamadın işte.   Ne bilsinler böyle olacağını.  İyiliğini istemişlerdir senin. Ana baba olmak kolay mı? Diploması yok ki. Deneye yanıla. Tutarsa ne ala. Sanki sen çok iyi bir annesin de.  Haksızlığa uğramış zavallı. Terk edilen tek kadın sensin dünyada.  Sanki seni zorla evlendirdiler.  Silah zoruyla mı? Yoo.  Salaktın sen.  İnandın. İnanmasaydın. Akıllı olsaydın. Şunu kabul et artık.  Geçmişinin sorumluluğunu atma başkalarına.

Bütün okları sağına soluna batıraraktan kalkıp lavabonun üzerindeki sarı metal çerçeveli aynaya gitti. Buharlar yol yol olmuş akıyordu aşağıya doğru. Yüzünü göremeyince hoşça kal der gibi sildi eliyle.  Gözlerinin çevresinde kaz ayakları olan yorgun bakışlı bir kadın vardı karşısında. 

Şimdi aynada gördüğüm omuzları düşük kadın mı suçlu yani? O mu almıştı evlilik kararını. O mu çıkamamıştı büyüklerinin sözünden.  Yok. Bu kadın değil o hataları yapan.  Kimi zaman baskıyla. Kimi zaman gençlik heyecanıyla.   Aslan yeleliydi o kızın saçları. Aynı kişi mi? Hiç de değil? Zaman suyunu sıkıp posasını çıkarmış.  Toz duman edip geçmiş.  Hey kızım. Topla kendini.  Bunalımlı. Mız mız mız. Ağdalı bir roman gibisin. Hep mağdur, hep haksızlığa uğramış. Anlasana artık. Yarın bile baktığında başkası olacak bu aynada.

Havluyla kuruladı vücudunu aceleyle. Saçlarını topladı tepesinde. Gün pılısını pırtısını alıp uzaklaşırken ev sessizliğe bürünmüştü.  Kafası karışmıştı geçmişte debelenirken. Mutfağa geçip sade bir kahvenin iyi gelebileceğini düşündü,  hazırlarken eskiden bol şekerli içtiğini hatırlayıp gülümsedi. Babasının istediği mantı için de çaydanlığa su koyup kaynatmaya bıraktıktan sonra salondaki masaya fırlattığı telefonunu alıp balkona çıktı ve arkadaşını aradı:

‘’ Ayşeciğim, hani, üst kat komşun acilen bir bakıcı arıyordu bebeğine. ‘’   Karşıdaki boş arsaya yeni bir sitenin temelleri atıldığı için makinelerin gürültüsü yüzünden bağırarak konuşuyordu. ‘’ Ne dedin?  Evet, evet. Hemen başlayabilirim. Yalnız yarın için avans istiyorum mümkünse.  ‘’ 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder