AYNI ZAMANLAR…
1980'lerde yazmışım. ‘’kocaman bir
okyanusta ama küçücük bir gemideydim sanki. Dümende hep başka birileri, yol
alıyorum dalgalarda. Zaman zaman değişiyor dümendekiler. O dümeni ele geçirmek
ne kadar da zormuş, neden bu kadar zormuş ki? Benim gemimse bu küçücük gemi,
bırakın bana dümenimi! Ama ya, başka bir gemideysem, yanlış bir gemiye binmişsem,
ya bu küçük gemi benim değilse?’’
Duygularımı, kimi zaman neşeyle, kimi zaman öfkeyle çoğu
zaman da sorgulayarak yazdığım zamanlar. Küçük bir kızın kafasından geçen deli
düşüncelerin beyaz sayfalara döküldüğü yıllar. Gemisinin dümenini aradığı,
bulmaya çalıştığı yıllar.
Aldı mı ki dümeni eline acaba, kim bilir?
Kara kaplı ajandalara yazmışım, kimse okumasın diye de yeni
alfabeler üretmişim. Korkmuşum ya okurlarsa, düşüncelerim ortaya dökülürse,
çırılçıplak kalırsam diye. Anlamasınlar, bilmesinler, tanımasınlar…
Şimdiki zamanlar, yine yazdığım zamanlar. Ama hem yazdığım hem
de paylaştığımız zamanlar. Geçen zamanların kazandırdığı en güzel duygu,
paylaşma duygusu. Artık saklanmak
istemezsin, açık vereyim istersin hatta. Zaaflarımız var bilin demek, arkandan
gelen gençlere örnek olmak, korkmamalarını sağlamak istersin. Ne güzel, ohhh
şöyle bir rahatlamak istersin.
2010' lu yıllardan beri de sanal yapraklara yazmaya başlamışım,
hepimiz birer şair, birer yazar, birer psikolog, birer gezgin, birer kırgın,
birer sanatçı oluverdiğimiz zamanlar. Ben de dökülmüşüm birer birer sanal
sayfalara, kimi zaman kızgınlıklarımla, kimi zaman umutsuzluklarımla, kimi
zaman özlemlerimle, kimi zaman gururlarımla, kimi zaman Ada kokumla… Kimi zaman
saçmalamışım, kimi zaman beklenmedik büyük laflar etmişim… Ama hep size
güvenmişim, hiç pişman olup silmemişim, yok etmemişim.
Çünkü siz de paylaşmışsınız benimle. Kimi zaman açmışım
sayfayı, hastane koridorlarında bir sedyede yatıyorsunuz. İhtiyacı var, demişiz
hemen. Bilsinler istiyor zor durumda olduğunu, anlıyorsunuz, dua ediyorsunuz
onun için.
Kimi zaman açmışsınız kapıyı, karşınızda kanadı kırık bir kelebek. ‘’
Evimizdeki saksı kırıldığında annem, çok
yazık oldu, dedi. Testimiz kırıldığında babam, ne kadar güzel bir testiydi,
dedi. Kalbim kırıldığında kimsecikler bir şey demedi’’( FÜRUĞ
FERRUHZADE.) Gel de üzülme, kim kırdı
seni, boş ver arkadaşım geçer nasıl olsa, dersin, duyar mı ki seni arka kapıda?
Kimi zaman dünyanın öbür ucunda kaplumbağalarla yüzüyor
birisi. Masmavi kumsallarda. Gülüyor, bilirsiniz ki mutlu o an. Siz de
gülüverirsiniz anlamadan. Tabi ki dersiniz, ah ben de gidebilsem. İnsanız yani,
özenmek günah mı? ‘’Dostun üzüntüsüne acı duyabilirsin. Bu kolaydır, ama dostun başarısına sempati
duyabilmek sağlam bir karakter gerektirir. ‘’ (Oscar Wilde)… demiş ya. Bizde
sınamış oluruz kendimizi işte böylece.
Kimileri de alıştırıyor sizi güzel sözlere, bazen öfkeli
günlere, bazen neşeli resimlere, bazen lezzetli tariflere. Sonra birden yok oluvermiş, hiç hesap
vermeden çekip gidivermiş. Merak ediyorsunuz?
Ne oldu ki diye, türlü türlü senaryo uyduruyorsunuz. ‘’ Bayım bu gidişleriniz beni şair, sizi şiir yapacak’’ Didem Madak
gibi şiir yazmak istiyorsunuz.
Aynı gerçek hayattaki gibi. Gitmek isteyeni tutamıyorsunuz. Bütün
romanlar yabancının şehre gelmesiyle başlar, bütün öyküler sevgilinin
gitmesiyle bitmez mi?
Hep bir yolculuk işte yaptığımız aslında. Bazen başka
iklimlere, bazen başka vadilere… Kimi gidecek, kimi gelecek, her an yeni bir
öykü gelişecek yanı başımızda. Aktörler değişecek, duygular değişecek, mekânlar
kayacak altımızdan, küçücük gemimiz su alacak bazen, bazen dümen başka ellere
geçecek… Hep beraber sürüklenip duracağız fark etmeden. Elimiz mahkûm, aynı zamanların insanlarıyız. Aynı okyanusta,
aynı atmosferde, aynı 1,2, 3, 4 ten oluşan zamanlarda. Yılları kovalıyorsak
hepimiz kovalıyoruz, akşamlar çabuk oluyorsa hepimize çabuk oluveriyor. Aynı
havayı soluyoruz, sana daha temiz hava yok bu zamanda. Yıl 2020 mi olmuş,
hepimiz bu 2,0,2,0 dayız, şu anda, tam da burada, bu sayfada...
‘’ŞİMDİ VE BURADA olmanın
kederine karşı çıkmadım
Dünyada iki kapılı bir
han gibi durmanın,
Buraya böyle gelmiş
olmanın, geçene yol açmanın ki içinden rüzgâr geçirmenin
Ne büyük güç
istediğini anladım,
durmanın ne büyük sabır…
İçimde yeryüzü
konuştukça anlıyorum ki,
bölünmüş bir hatırayım ben
Dünyaya dağılan
Ve şimdi biliyorum
neden,
Yaş
akıyor, atımın sol gözünden… ‘’BİRHAN KESKİN