7 Eylül 2019 Cumartesi

KABİLE



                 KABİLE

Kabile gibi yaşıyorduk. Bir türlü kopamayanlar birbirlerinden. 20. yy da olmak, çekirdek aileye dönüş hepsi masal bizim için.  Görürdüm arkadaşlarıma gidince, her çocuğun odası ayrı ve bazılarının banyosu bile vardı. Duvarlarında posterler asılı, özel gardıropları, çalışma masaları. Herkes odasına çekilir, anne baba, çocuk özel hayatını yaşardı.  Hem kıskanır, hem de özenirdim. Onlar hayalleriyle baş başa kalabilir, kafasını dinleyebilir, sevgilisi terk ettiyse hüngür hüngür ağlayabilir, kara sevda çekiyorsa bangır bangır Ferdi dinleyebilirlerdi.

Bizim ev ise tam bir kargaşa ortamıydı. Kim nerede, kiminle bilinmezdi. Hemen hemen herkes her yerde olabilirdi, her kapıdan biri çıkabilirdi. Biri salonda bacak bacak üstüne atmış gazete okurken, diğeri yan odada tesbih sallayıp mevlüt dinliyor, bir diğeri  Dede Efendi’den ‘’her lahza hayalin duruyor didelerimde / takdire nedir çare bu varmış kaderimde’yi  Zeki Müren eşliğinde seslendirirken, iç taraflardan ise amcamın odasından tabi ki, ben bir ceviz ağacıyım, diye Cem Karaca’nın sesi geliyor derinden…

Yalnız kalmak mı bu evde, şaka mı bu?

İstiklal Gazisi dedem Tam İsabet Hüsnü, attığını vururmuş cephelerde, adından anlaşılacağı üzere. Daha yeni çıkarttırabildik askerlik elbiselerini üzerinden yıllar sonra. Çerçeveletip duvara astık da tam girişe, antreye,  madalyalarla beraber, herkesin görebileceği yere, öyle razı edebildik.

Tam İsabet Hüsnü’nün karısı babaannem Şaziye Hanım ise saray kökenlidir kendileri. Yani o öyle der, biz de hı hı hı deriz. Bana da sen asil soydan geliyorsun, paşa dedem derdi ki, biz zamanında… Diye başladı mı yavaş yavaş sıvışır dağılır etrafındakiler.

Gel gör ki bizimle yaşayan ananem ise Diyarbakırlı bir aşiret reisi torunu olduğunu söyler, saraylı babaannemin karşısına dikilir. Toprak ağası babasını anlatır da anlatır. Sen der bana, Diyerbekir kökenlisin, unutma. Babaanneme de yan yan bakar bunları söylerken.

Asla tayyörlerini üzerinden çıkarmayan, saçlarını ise  her sabah ince uçlu bir tarakla krepe yapıp, sprey ile kabartan halam ise anneanneme dudak büker köylü diye.

Ama her şey gizliden gizliye olur bu evde. Hele bir hır gür çıksın Tam İsabet Hüsnü var tepemizde. Halam da evlenemeyip  bu kabileye esir düşmüş resmen. Ama çenesi de hiç esir düşmemiş vallahi, sanırsınız ki memleketin bütün paşaları, tabipleri, mühendisleri, tüccarları onun peşinde koşmuş da o beğenmemiş hiç birini.

Amcamla hırgür kapışıverirler bu konu açılınca.  Amcam deyiverir ona. ‘’ hadi canım, babam verseydi ilk isteyen çapulcuya varacaktın ‘’ kıyamet kopar. Amcam da kabile üyelerinden. Zamanında fakülte okuyorum diye, yollanan paraları yemiş orda burada, bir ara örgütlere katılmış, isyanlar, propagandalar falan… Tam tutuklanacak kaçmış yurt dışına. Kimse haber alamamış yıllarca. Bir gün elinde bavul dayanmış kapıya. Saçları kırlaşmış, tanıyamamışlar bile. Ama o hiç istifini bozmadan kurulmuş evin bir köşesine. Ama çok severim amcamı, evin en eğlenceli kişisi. Bazen küfelerle taşır arkadaşları onu eve, şarkılar, türküler eşliğinde. Gündüzleri ise hep kitap okur, bana da kitaplardan alıntılar yapar durur.  Birkaç ay sonra bir kız çocuğu kapımızda, sarı saçlı, mavi gözlü, ben yabancıyım diye bağıran.  Meğer amcam orada biriyle beraber olmuş, bir de çocuk yapmış, kadın da ben bakamam diye göndermiş amcama. Kabilemiz büyüyor, ne mutlu bize.

Büyük amcam ise, kavruk amca, derim ben ona, dedemin peşinde, tıraş mı olacak dedem, havlusunu getirir kavruk amcam, kahve mi içecek tam İsabet Hüsnü  kahvesini sadece o yapar dedeme. Nasıl iş bu derdim, kendi kendime. Bu amcam da çok yalaka falan diye  düşünürdüm, bizim çağa uygun olarak. Sesli söyleyince de babaannem çok kızardı, ne biçim laflar bunlar, senin gibi saraylıya yakışır mı?

 O amcam bize hiç benzemezdi, gerçekten de kara kuru kavruk bir adamdı, , eciş bücüş bir şey. Babaanneme takılırdım, babaanne bu sütçüden mi, diye. Bir terlik yerdim kafama. Meğerse amcam değilmiş ki gerçekten de. Savaş zamanı dedemin taburundaki askerlerden biriymiş. Doğudaki köylerden birinden. Daha tuvalet nedir, Türkçe nasıl konuşulur, sağı neresi, solu neresi, hiçbir şey bilmediğinden taburun alay konusuymuş. Dalga geçerler, itip kakarlarmış kavruk amcamı. Tam İsabet Hüsnü, arka çıkmış bu delikanlıya, kıyamayıp himayesine alıvermiş. Kimse dokunamamış bir daha. İnanmayacaksınız ama hala işte dedemin himayesinde. Kaç kere göndermiş dedem, biletini alıp memleketine. Birkaç gün sonra hep geri dönmüş elinde bavulu. Kendi götürmüş kaç kere taa evine… Birkaç gün sonra yine otururken bulmuşlar evin merdiveninde.  Bizimkiler de kabullenmişler en sonunda, Kabilenin bir üyesi yapmışlar onu da.

Hep merak ettim, annem babam niye burada diye. Okumuşlar, meslek sahibi olmuşlar, niye ayrılamamışlar. Sorardım anneme bazen, niye buradayız, diye.
Annem derdi, babana sor.

Babam ise, ben bilmiyorum sebebini, büyü var sanırım, bir giren çıkamıyor bu kabileden, der beni korkuturdu.

Kaçış yolları arıyorum ama bir yandan da korkuyorum. Babamın dediği gibi kimse başaramamış kabileden kaçmayı. Ama denemeden olmaz, amcam gibi. Denerim bir kere, olmazsa, elimde bavulum bende kapıyı çalıp girerim eve,  katılırım  tekrar kabileye…

1 yorum: