Kabile gibi yaşıyorduk. Bir türlü kopamayanlar
birbirlerinden. 20. yy da olmak, çekirdek aileye dönüş hepsi masal bizim için. Görürdüm arkadaşlarıma gidince, her çocuğun
odası ayrı ve bazılarının banyosu bile vardı. Duvarlarında posterler asılı,
özel gardıropları, çalışma masaları. Herkes odasına çekilir, anne baba, çocuk özel
hayatını yaşardı. Hem kıskanır, hem de
özenirdim. Onlar hayalleriyle baş başa kalabilir, kafasını dinleyebilir,
sevgilisi terk ettiyse hüngür hüngür ağlayabilir, kara sevda çekiyorsa bangır
bangır Ferdi dinleyebilirlerdi.
Bizim ev ise tam bir kargaşa ortamıydı. Kim nerede, kiminle
bilinmezdi. Hemen hemen herkes her yerde olabilirdi, her kapıdan biri
çıkabilirdi. Biri salonda bacak bacak üstüne atmış gazete okurken, diğeri yan
odada tesbih sallayıp mevlüt dinliyor, bir diğeri Dede Efendi’den ‘’her lahza hayalin duruyor
didelerimde / takdire nedir çare bu varmış kaderimde’yi Zeki Müren eşliğinde seslendirirken, iç
taraflardan ise amcamın odasından tabi ki, ben bir ceviz ağacıyım, diye Cem
Karaca’nın sesi geliyor derinden…
Yalnız kalmak mı bu evde, şaka mı bu?
İstiklal Gazisi dedem Tam İsabet Hüsnü, attığını vururmuş
cephelerde, adından anlaşılacağı üzere. Daha yeni çıkarttırabildik askerlik
elbiselerini üzerinden yıllar sonra. Çerçeveletip duvara astık da tam girişe,
antreye, madalyalarla beraber, herkesin
görebileceği yere, öyle razı edebildik.
Tam İsabet Hüsnü’nün karısı babaannem Şaziye Hanım ise saray
kökenlidir kendileri. Yani o öyle der, biz de hı hı hı deriz. Bana da sen asil
soydan geliyorsun, paşa dedem derdi ki, biz zamanında… Diye başladı mı yavaş
yavaş sıvışır dağılır etrafındakiler.
Gel gör ki bizimle yaşayan ananem ise Diyarbakırlı bir
aşiret reisi torunu olduğunu söyler, saraylı babaannemin karşısına dikilir.
Toprak ağası babasını anlatır da anlatır. Sen der bana, Diyerbekir kökenlisin,
unutma. Babaanneme de yan yan bakar bunları söylerken.
Asla tayyörlerini üzerinden çıkarmayan, saçlarını ise her sabah ince uçlu bir tarakla krepe yapıp,
sprey ile kabartan halam ise anneanneme dudak büker köylü diye.
Ama her şey gizliden gizliye olur bu evde. Hele bir hır gür çıksın Tam İsabet Hüsnü var tepemizde. Halam da evlenemeyip bu kabileye esir düşmüş resmen. Ama çenesi de hiç esir düşmemiş vallahi, sanırsınız ki memleketin bütün paşaları, tabipleri, mühendisleri, tüccarları onun peşinde koşmuş da o beğenmemiş hiç birini.
Ama her şey gizliden gizliye olur bu evde. Hele bir hır gür çıksın Tam İsabet Hüsnü var tepemizde. Halam da evlenemeyip bu kabileye esir düşmüş resmen. Ama çenesi de hiç esir düşmemiş vallahi, sanırsınız ki memleketin bütün paşaları, tabipleri, mühendisleri, tüccarları onun peşinde koşmuş da o beğenmemiş hiç birini.
Amcamla hırgür kapışıverirler bu konu açılınca. Amcam deyiverir ona. ‘’ hadi canım, babam
verseydi ilk isteyen çapulcuya varacaktın ‘’ kıyamet kopar. Amcam da kabile
üyelerinden. Zamanında fakülte okuyorum diye, yollanan paraları yemiş orda burada,
bir ara örgütlere katılmış, isyanlar, propagandalar falan… Tam tutuklanacak
kaçmış yurt dışına. Kimse haber alamamış yıllarca. Bir gün elinde bavul
dayanmış kapıya. Saçları kırlaşmış, tanıyamamışlar bile. Ama o hiç istifini
bozmadan kurulmuş evin bir köşesine. Ama çok severim amcamı, evin en eğlenceli
kişisi. Bazen küfelerle taşır arkadaşları onu eve, şarkılar, türküler eşliğinde.
Gündüzleri ise hep kitap okur, bana da kitaplardan alıntılar yapar durur. Birkaç ay sonra bir kız çocuğu kapımızda, sarı
saçlı, mavi gözlü, ben yabancıyım diye bağıran. Meğer amcam orada biriyle beraber olmuş, bir
de çocuk yapmış, kadın da ben bakamam diye göndermiş amcama. Kabilemiz büyüyor,
ne mutlu bize.
Büyük amcam ise, kavruk amca, derim ben ona, dedemin
peşinde, tıraş mı olacak dedem, havlusunu getirir kavruk amcam, kahve mi içecek tam İsabet
Hüsnü kahvesini sadece o yapar dedeme.
Nasıl iş bu derdim, kendi kendime. Bu amcam da çok yalaka falan diye düşünürdüm, bizim çağa uygun olarak. Sesli
söyleyince de babaannem çok kızardı, ne biçim laflar bunlar, senin gibi
saraylıya yakışır mı?
O amcam bize hiç
benzemezdi, gerçekten de kara kuru kavruk bir adamdı, , eciş bücüş bir şey. Babaanneme
takılırdım, babaanne bu sütçüden mi, diye. Bir terlik yerdim kafama. Meğerse
amcam değilmiş ki gerçekten de. Savaş zamanı dedemin taburundaki askerlerden
biriymiş. Doğudaki köylerden birinden. Daha tuvalet nedir, Türkçe nasıl
konuşulur, sağı neresi, solu neresi, hiçbir şey bilmediğinden taburun alay
konusuymuş. Dalga geçerler, itip kakarlarmış kavruk amcamı. Tam İsabet Hüsnü,
arka çıkmış bu delikanlıya, kıyamayıp himayesine alıvermiş. Kimse dokunamamış
bir daha. İnanmayacaksınız ama hala işte dedemin himayesinde. Kaç kere
göndermiş dedem, biletini alıp memleketine. Birkaç gün sonra hep geri dönmüş
elinde bavulu. Kendi götürmüş kaç kere taa evine… Birkaç gün sonra yine
otururken bulmuşlar evin merdiveninde. Bizimkiler
de kabullenmişler en sonunda, Kabilenin bir üyesi yapmışlar onu da.
Hep merak ettim, annem babam niye burada diye. Okumuşlar,
meslek sahibi olmuşlar, niye ayrılamamışlar. Sorardım anneme bazen, niye buradayız,
diye.
Annem derdi, babana sor.
Babam ise, ben bilmiyorum sebebini, büyü var sanırım, bir
giren çıkamıyor bu kabileden, der beni korkuturdu.
Kaçış yolları arıyorum ama bir yandan da korkuyorum. Babamın
dediği gibi kimse başaramamış kabileden kaçmayı. Ama denemeden olmaz, amcam
gibi. Denerim bir kere, olmazsa, elimde bavulum bende kapıyı çalıp girerim
eve, katılırım tekrar kabileye…
Thank you.I am very happy, for your comment.🙏🙏🙏
YanıtlaSil