24 Haziran 2019 Pazartesi

SEÇİM SANDIĞINDAKİ HESAP PUSULASI







SEÇİM SANDIĞINDAKİ  HESAP PUSULASI

İmamoğlu 2. ezici zaferinden sonraki konuşmasında çok güzel şeyler söyledi. Hepimizin duymak istediği, özlediği kavramlar. Akp ‘linin de, Mhp’ linin de, Saadet Partilinin de… İnsan olanın duymak istediği şeyler. Çünkü insan, doğası gereği sevilmek ister, kucaklanmak ister.





 İmamoğlu da işte, insanların özlediği ve beklediklerini yani demokrasi, adalet, sevgi, saygı, barış,  dedi sadece.
Bir de dedi ki: ‘’sandıktan bir de HESAP PUSULASI ‘’ çıkmıştır. 
İşte ben bu hesap pusulasına değinmek istiyorum.

Bu hesap pusulası benim psikolog için ödeyeceğim paranın hesap pusulası olabilir.

Çünkü yaşadığımız kısacık süredeki iki seçim ve bu süreçteki partilerin yaptıkları seçim propagandaları sayesinde hepimiz bir kimlik bunalımı yaşadık. İnsanlar kişiliklerini kaybettiler, kim oldukları konusunda şüpheye düştüler.



Bir gün terörist oldular, Chp’ye oy verdikleri için.
Bir gün yine İmamoğlu’nu destekledikleri için Fetö’cü oldular.
Zillet nedir bilmezdik, öğrendik  sayelerinde.
Bir gün AZGIN AZINLIK oldular.
Bir gün LGTB’ li sayıldılar.
Bir gün PONTUS diye nitelendirildiler.
Bir gün Kürt de olsa insan sayıldılar, çok şükür.



Şaşırdılar, hangisiyim ben, kimim ben diye sağa sola koşmaya başladılar. Tekrar kendilerini bulmak, kaybettikleri kimliklerine kavuşmak istediler. Bunun için de psikologlara ihtiyaç duydular tabi ki. Uzunca bir tedavi sürecine ihtiyaç duyulduğu içinde hesap pusulasını ödeyemez hale geldiler. Çareyi pusulayı sandığa atmakta buldular sonunda da.





İmamoğlu artık ne yapar eder,  sebep olanlara ödetir bizim hesap pusulasını. Güvenimiz tam ona.


10 Haziran 2019 Pazartesi

HUNİ ZAMANI






HUNİ ZAMANI 

En sevdiklerimin başında bu ara HUNİLİLER geliyor. Kimse kusura bakmasın, arkadaşlarım, sevgili kocam, çocuklarım, akrabalarım...


Bakar mısınız, nasıl da özetlemiş. Hem şükrediyor, ama tatsız tuzsuz. Hepimiz gibi.

 Koşturup duruyoruz, biraz renklendirelim diye hayatı. Tatiller, yolculuklar, dostluklar, yemekler, kitaplar...Kimimiz zaten renkli, herşeyden mutlu olup, kafayı takmayanlardan. Kimileri ise her daim problemli.


Ama bir tane değişmeyen gerçek var ki, o da yüzyıllar geçse de insanoğlunun akıllanmayacağı. Akıllansaydı, ders alsaydı  olur muydu bu savaşlar. Bu kadar silahlara, bombalara yatırılır mıydı paralar. Bir saatte  hala  300 çocuk açlıktan ölüyor olur muydu?

Bu gerçekleri biliyor olup da bu günü doyasıya mutlu mesut yaşamak zor tabi ki...Keşke biz de hunileri taksak da bazen Elvis, bazen Madonna, bazen de Tarkan olabilsek.
Ahhh bu felek .Feleğin çemberinden geçmeyi başaranlar, bunun da faydasını görenler parmak kaldırsın lütfen. Şimdi bunlar nereden icap etti diyorsanız, sadede gelelim.

Karikatürlerle yumuşatıp, yazdıklarımla da kafa karıştırıp, son günlerde niye yazmıyorsun, yazsana diye sıkıştırıldığım konulara dair kısacık fikir beyan edeceğim. Önce şunu söyleyeyim, şu haldeyim.


Sıkıldım, yine sıkıldım, çok çabuk sıkılıyorum. İmamoğlun'dan da, Yıldırım'dan da , mazbatalardan da, hele ki yıllardır Erdoğan' dan da çok sıkıldım. Türkiyede' ki siyasetten de , siyasetçiden de sıkıldım.

Ama yine de ısrarla merak edenlere yazıyorum.

Mudanya belediye başkanı ve de diğer bölgelerde Suriyeli veya nereli olursa olsun farketmez mültecilere  karşı takınılan tavır ve davranışlar bana uymaz. Nokta.

İmamoğlu VİP olayında ise demem şudur ki, değil mi ki mazbatayı geri verdiniz, VIP listesine (hırsızlık, yolsuzluk, torpil ile !) giremediyseniz VIP kapısından girmeyin kardeşim. ASLAN SOSYAL DEMOKRAT olup, girin halkınızla beraber ön kapıdan.

16 Haziran tarihinde yapılacak İmamoğlu- Yıldırım canlı yayınını ise yanlış buluyorum.Sonuçta 31 Mart seçimlerinde İmamoğlu kazanmış ve diğeri kaybetmiş bir aday. Bunu Türkiye kabul etmişken ( vicdanlarda herkes böyle olduğunu biliyor) yeni seçimi meşrulaştırmak gereksiz bir adım gibi görünüyor.

Saygılarımla....

1 Haziran 2019 Cumartesi

HAYALLE KARIŞIK BAYRAMLAR








HAYALLE KARIŞIK BAYRAMLAR

Karşı kıyıda her şey mükemmel görünüyordu.

Kadınlar birkaç gün önceden evlerini temizlemeye başlamışlardı. Camlar siliniyor, çamaşırlar yıkanıyordu. Sonra da etrafa mis gibi sabun kokusu yayarak balkonlara asılıyorlardı. En titiz kadınlar resmi törenden geçecek gibi çamaşırları bile boy sırasına sokup,  küçükten büyüğe ya da renkli den renksize doğru asıyorlardı.
Alışverişler yapılıyor, mahalle bakkallarında veresiye defterleri gittikçe kabarıyordu. Kâğıtlı şekerler alınıyordu ya da bir kutu fıstıklı ya da güllü lokum.
Çocuklara ille de bayramlık. Almazsan olmaz, boynu bükük kalır sonra.
Boynu bükük olarak bayramı karşılayanlar olmaz mı hiç? Bazıları hiç istemiyor sanki bayramın gelmesini karşı kıyıda. Çocuğuna bayramlık alamayanlar mesela ya da bayramda elini öpecek bir büyüğü olmayanlar… Ama sonra bakıyorum ki, bir el uzatılmış o bayramlığı olmayan çocuklara da. Mahalleli kıyamamış, biraya gelmiş ve Onlara da alınmış en güzel kıyafetler, kızlara rugan ayakkabılar, erkeklere spor.
Yalnız başına olanların kapısı ilk önce çalınıyor özellikle, beraber eski günler yâd ediliyor. Bayramın ilk kahvesi içiliyor beraberce. Bir dilim baklava geliyor yanında, bir bardak su ile.
Çocuklar korkmadan ya da açacaklar mı diye hiç düşünmeden zillerini çalıyorlar evlerin. Kapılar birer birer açılıyor, içeriden sevgi sözcükleri dökülüyor sokaklara. Harçlık veriliyor küçüğüne de büyüğüne de. Lunaparkta eğlensinler bugün diye.

Bizim kıyı ise çok sessiz. 

Terk edip gitmiş insanlar, bayramın gelmesini bekleyemeden. Evinde olanlar ise indirmişler gri perdelerini.
Anneler çocuklarını sokağa çıkarmıyor bayramda bile. Korkuyorlar birbirlerinden komşular, hatta akrabalar. Çocuklarına zarar gelecek diye, kimseye güvenemiyorlar. Çocuklar bilmiyor bayramın anlamını, o kâğıtlı şekerin tadını, harçlığın değerini, öğrenemiyorlar.
Ben karşı kıyıyı izliyorum günlerdir.  Onların bayram hazırlıklarını ve bayram kutlamalarını gördükçe bu kıyıyı terk edip karşıya geçmek istiyorum.
Sandalcıya gidiyorum, beni karşıya geçir diye. Kolay değil, çok para isterim, diyor bana. Ceplerimi karıştırıyorum, hiç param yok, ne yazık ki.

Kulağımdaki küpeler aklıma geliyor. Çıkarıyorum onları kulağımdan. Karısına götürmesi için veriyorum onları sandalcıya.
 Doya doya bir bayram yaşamak için geçiyorum karşı kıyıya.