25 Şubat 2017 Cumartesi

O SİHİRLİ KELİME

                                       





       
                            Ben yıllardan beri 
                            Olmayacak düşlerin peşinde miydim 
                            Durmadan usanmadan şarkı söyledim 
                            Rüzgara karşı söylenen şarkılar mıydı 
                            Çalıştım çalıştım yapılar yaptım 
                            Boşa harcanan emekler miydi onlar
                                                                                 Yoksa .
                             Hayır,
                             Olamaz
                             Hayır hayır 
                             Olamaz hayır 
                             Olamaz hayır 

                                          O   SİHİRLİ    KELİME

                         HAYIR diyememek insanlarla kurulan bağın zayıflaması ,kopması endişesinin bir sonucudur.
                        O da hayır demeyi beceremeyenlerdendi .Karşıdakinin talebini  yerine getirmezse ilişkisinin yara alacağını düşünürdü .Sevgilisine hayır diyemezdi ,ya beni terk ederse diye korkardı .
           Ailesine hayır diyemezdi ,ya beni sevmezlerse artık ,diye korkardı .
           Arkadaşına hayır diyemezdi ,yalnız kalırsam diye korkardı .
           Patronuna hayır diyemezdi ,beni işten çıkarırsa diye korkardı .Ah ,ne kadar zordu o iki heceyi bir araya getirmek !
Hep yuvarlak cevaplar verirdi .'' sonra bakarız '' , ''ben seni sonra ararım '' , '' tabii olabilir de '' ,'' bilmem ki '' , '' büyük bir ihtimalle '' , '' belki ''   en çok kullandığı sözcüklerdi .
            Kendine de bir savunma mekanizması yaratmıştı .'' onu kırmak istemiyorum '' ,'' üzülmesini istemem '', '' şimdi reddedersem ayıp olur '' gibi ...
             Tabi ki sonuçta kırılanın kendisi olduğunu , üzülenin kendisi olduğunu ,aslında yapmak istemediklerini yaptıkça , söylemek istemediklerini söyledikçe hem kendisini kandırdığını ,hem karşısındakileri kandırdığını ,hem de dürüst olmadığını fark ediyordu .
Ve  tüm bunların bir öz güven sorununu işaret ettiğinin farkındaydı ,öz saygısını kaybediyordu .Bunları bilmek durumu daha sıkıntılı hale getiriyordu .
Artık bir düdüklü tencereye benzemişti . Hayır demeyi beceremedikçe içinde birikenler düdüklü tenceredeki buharlar gibiydi .En ufak bir etkide patlamak üzere birikiyordu .
             Uğraşıyordu istemediği şeylere karşı hayır diyebilmek için .Sanırsınız ki hayır diyebilmek  bir Fransız devrimi yapmak gibiydi onun için , ya da aya ayak basmak gibiydi . Bir çok insan için küçük bir adım, ama onun için dev bir adım.Sanırsınız ki Neil Armstrong...
            Oysa ne kadar kolaydı .Ha - yır .2 hece topu topu .Bu kelime uğruna tam  bir kurtuluş savaşı vermeye başlamıştı ki .....
             Tam hayır diyebilecek noktaya gelmişti ki .....
             Yaşadığı küçücük adacıkta hayır diyenler işlerinden atılmaya , ada dışına sürgüne gönderilmeye ,tutuklanmaya ,vatan haini  olarak suçlanmaya başladılar.Tam o kelimeyi rahatça kullanma olgunluğuna ulaşmıştı ki o kelime suç unsuru sayılmaya başlandı .Bir terslik vardı bu işte .Yıllarca hayır diyemediği için kaybettiği o kadar çok şey vardı ki ,şimdi hayır diyebiliyordu bu defa da özgürlüğünü  kaybediyordu .
             Şimdi seçim zamanıydı .Yıllar içinde toplum, aile ,çevre baskısına karşı  koyabilmeyi ancak başarabilmişti .Kendini bulmuştu ,içinde devrim yapmıştı
                Yeri geldiğinde hayır diyebilmenin ,kendi öz saygısına etkisini gördükçe ve ruhundaki hafiflemeyi hissettikçe ve hatta hatta çevresindeki insanlarla ilişkisinin daha sağlam ,güvenli hale geldiğini gördükçe ne yapsam diye düşünmeye başladı .
                  Artık geri dönemezdi  .Ele geçirdiği bu özgür kişiliğini kaybedemezdi artık , çok acısını çekmişti çünkü .Topu topu 2 heceydi söyleyecekleri .Adanın en yüksek tepesi olan sözde demokrasi  tepesine çıktı ,önce yavaşça ,sonra biraz daha cesaretle ,sonra da avaz avaz :   ''hayır , Hayır ,HAyır ,HAYır ,HAYIr ,HAYIR , HA -YIR '' dedi :)
                                    
                                 Aşık olup Kaf dağından aşmıştım 
                                 Yollara düşmen gereksiz miydi yoksa
                                 Dünyayı değiştirirken ölmüşlerdi 
                                 Boşa harcanan hayatlar mıydı onlar
                                                                                  Yoksa. 
                                 Hayır 
                                 Olamaz
                                 Hayır hayır
                                 Olamaz hayır
                                 Olamaz hayır (bulutsuzluk özlemi )




                                         
           

           

18 Şubat 2017 Cumartesi

DAHA NE İSTİYORDU Kİ ?

             




    ...........  Bana Zamandan söz ediyorlar.
 Gelip size Zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
      öyle düşünürler.
 Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden
karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek,
uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.
      Zaman
      Alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
yerlerden
bulunup yeni mutluluklar edinilir.
      O boşluk doldu sanırsınız
      Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir ........murathan mungan 

                          DAHA NE İSTİYORDU Kİ  ?

                                                       1.KADIN

                          Sadece omuzuna astığı çantası vardı .Mantosuna sarındı .Bir beresi ,eldivenleri ve çizmesi ve bir çift çorap ...Hepsi bu kadar .O evden geriye elinde kalan .Döndü baktı ,kapısından çıktığı eve .Ya bıraktıklarım diye düşündü ...İçeride 8 senesi ,bir zamanlar sevmiş olduğu adam ve bir parçası, kızı vardı .Döndü ve gitti ,
                         '' Daha ne istiyordu ki '' dediler arkasından .
                      Erkeğin ailesinin tüm itirazlarına rağmen evlenmişlerdi.Aile, kızı kendilerine ,yaşam tarzlarına uygun bulmamıştı .Ama onlar seviyorlardı birbirlerini işte.Kimseyi dinlemediler ,bu iş olmaz diye uyaranlara gülüp geçtiler .
                      Erkeğin ailesi ile beraber yaşıyorlardı.Kocasını seviyordu ,belki kocasının ailesini de sevecekti .Çünkü öyle başlar her şey.Sevdin mi her şeyini seversin .Anasını ,babasını,arkadaşlarını ,düşük çenesini ,çirkin ayaklarını .Soğuk esprileri sıcacık gelir o an ,tek siz gülüyor olsanız bile .İşte pembe dünyalar ,pembe panjurlu ev, pembe halılar ,pembe pasta takımları .....
                         Ama yaşamın kanunu .Yaşam hep aynı düzeninde  seyretmiyor ,duygular bir çizgi gibi düz ve net  değil .Bütün yaşanan olaylar kimya kanunları gibidir.Karşıdan bakarsınız her şey durağan ,hareketsiz ,normal gibi görünür .Oysa içte olaylar devam etmektedir ,hiç bitmeden .Değişen duygular , dış etkenler artık o dengeyi bozmaktadır.Tekrar eski haline getirmek çok zordur ,bazen güç yetmeyebilir ,tekrar dengeyi kurmaya .Hayat bir kimya laboratuarı değil ki .Bozulan dengeyi hemen yeni bir iki madde ilavesi ile kurabilesin .
                   Pembe panjurlu ev ,gri badanalı eve dönüşür.Pembe pasta tabaklarının boyası çıkmıştır yıkanmaktan bulaşık makinesinde .Pembe halılar kirlenmiştir terlik izleriyle .Pembe bulutlar yağmur bulutlarına dönüşmüştür.
                   Kadın ,sadece çantası omzunda ,kızının odasına girdiğinde uyuyordu kızı .Sırtını terlemiş mi diye kontrol edip ,elinden bırakmadığı pembe barbie bebekli battaniyesi ile üstünü örttü  ve uyandırmaktan korkup usul usul defalarca öptü , öptü , soluksuz kalıncaya kadar , ah ,yine çoraplarıyla yatmış dedi ve çorapları çıkardı o minik ayaklarından .
             Üzerinde mantosu ,beresi ,eldivenleri ve omuzunda sadece bir küçük çanta ile sessizce evin kapısını açtığında , elindeki bir çift çorabı kokluyordu hala ve çoraplar ıslaktı artık gözyaşlarıyla ,hiç kurumamacasına ve gitti .
                  Dediler ki '' Daha ne istiyordu ? Ev ,araba ,çocuk '' .....Daha ne isteyebilirdi ki ?
Ve kimse öğrenemedi daha ne istediğini ...
                                                         
                                                   
                                                   2.KADIN

                 Saplantılı bir şekilde çocuk sahibi olmak istiyordu .Anne olmak istiyordu .Bütün arkadaşları evlendikten sonra hemen birer çocuk sahibi olmuşlardı .Ne kadar mantıklı bir kadındı .Herkes öyle söylerdi onun için . Ama hayır , o da biliyordu ki , çocuk söz konusu olunca ,mantıklı düşünemiyordu .
                 Kocası ile birbirlerini çok severek evlenmişlerdi .Ona karşı o kadar iyiydi ki kocası .Gezerler ,eğlenirler ,ikisi de müzik aşığı idiler ,ikisi de sinema tutkunu ,ikisi de kitap kurdu ..
                  Ama hiç bir şey yetmiyordu ona işte.Hep bir eksiklik duyuyordu hayatında .Anlam katmıyordu yaptıkları hayatına .
Ah bir çocuk olsa ,ah bir çocuk olsa ,ah bir çocuk olsaydı , her şey  tam olacaktı sanki .Dinlediği müzikler daha iyi gelecekti kulağına ,seyrettiği filmler daha bir anlam katacaktı hayatına ....
                  Ve tamamlamak için o eksik yanını karşısına aldı dünyayı , karşısına aldı tüm çevresini ,karşısına aldı ailesini .Ona , kocasına karşı dürüst hissetmiyordu kendisini çünkü ..Çünkü o eksik yanı ile sevgisi de eksilmişti belki de. Seviyormuş ,mutluymuş gibi rol yapmak onun dürüst karakterine uygun değildi .
             O gün , işte o gün ,   yağmurlu bir gündü .Penceresinden yağmurda ıslanmamak için koşuşturan insanları seyrediyordu .Bir yaşlı çift koşturuyordu .Bir delikanlı ıslansam da ne olacak dercesine yürüyordu .Bir yaşlı adam şemsiyesini açmaya çalışıyordu .Gülerek izliyordu penceresinden .Ta ki onları görünceye kadar .Küçük bir kız çocuğu ve annesini .Annesinin elini tutmuş ,güle oynaya koşturuyordu kırmızı çizmeleriyle küçük kız.Kalktı ,yatak odasına gitti .Bavulunu indirdi ,gardırobun üzerinden .Giysilerini doldurdu gelişigüzel , fark etmeden bavuluna .Sonra ,sonra kocasının eşyalarının olduğu bir dolabı açtı .Ona ördüğü ve kocasının da çok severek devamlı giydiği kazağı aldı .Kokladı, kokladı  ,kocasının kokusunu duydu .Kazağı özenle katlayıp bavuluna koydu .Ve kapıdan çıktı ,gitti ,arkasına bakmadan .
              Yıllar sonra duyduk ,tamamlamıştı kendisini ...Bir çocuğu olmuştu .'' Daha ne istiyor ki '' diyenlere onun bir cevabı vardı 
             '' Çocuk istiyorum ,çocuk ''
                        
                 Etik olmayabilir ,ahlaki olmayabilir , çocuğuna rağmen olabilir , ya da bir çocuk uğruna olabilir ,yanlış olabilir ,doğru olabilir ,üzmek ,hayalleri yıkmak pahasına olabilir , kötü sonlanabilir ,mutlu bir son ile bitebilir .Bir gerçek vardır ki :''Daha ne istiyordu ki '' dedirten kadınlar cesur kadınlardır.