31 Ekim 2016 Pazartesi

                                                      SARI SAÇLI KADIN 

          Yataktan kalktığında gün daha ağarmamıştı .Karanlıktı ortalık ,o da saatin daha 4 veya 5 olduğunu düşündü .Mutfağa gitti ,bir bardak su içip tekrar sıcacık yatağına dönmek üzere ..Suyunu içerken saati gördü .6.30 olmuştu .Ama hala gece gibi diye düşündü .
               Pencereden otobüs durağını görebiliyordu.Karanlıkta ,sarı saçlı bir kadın oturuyordu ,durakta .
                Sarı saçlı kadın ,sigarasını söndürüyordu .Sabah sabah sigara içiyor , bu ne efkar diye düşünürken ,kadın bir tane daha yaktı .
                 O zaman şöyle düşündü .Sarı saçlı kadın  ,işine ,eşine veya nereye ise istemeden gidiyordu gittiği yere ,
                Belli ki gittiği yerde ,işinde ,eşinde veya  neresi ise orası  mutlu olamayacaktı ,
                Ama belki de geldiği yer , işi ,eşi veya neresi ise orası  daha mutsuzluk doluydu .
O sigara boşuna yakılmıyordu ardı ardına .Gün ağarmaya başladı .Bir servis arabası geldi .Sarı saçlı kadın ayağa kalktı .Sigarasından bir nefes daha çekti taa içine ve yere attı , ezdi ,ezdi ,ezdi .
 Sanki birilerini ezer gibi , sanki dünyanın tüm dertlerini ezer gibi ,sanki insanlığın bütün acılarını ezer gibi ,sanki hayatı ezer gibi ....

23 Ekim 2016 Pazar

                                                 ZARARSIZ ZAVALLI SOLCULAR 

               Gazetede okuduğum günden beri kafamı kurcalayıp ,rahatsız ediyordu beni .Yine inanamıyordum bu sözleri duyduğuma .Kafamdan atmaya çalıştım ,öteledim ama unutamadım .Hep karşıma çıktı
              ."Ben şube müdürlüğündeyken sol örgütlerin ardında Rusya var sanırdım” diyen Mehmet Ağar, şöyle devam etti: “Meğerse sadece TKP'yi desteklermiş SSCB. Bu örgütlerin ardında Batı varmış. Zaten sol örgütler de bizim sandığımızın tersine, zararsız, eline bıçak almamış insanlar çıktı. Kabul etmek lazım ki temiz fikir adamlarıydı. SSCB dağılınca da zaten TKP desteği çekildi. Solcuların şiddete bulaştığı ön yargısını yıllarca gözümüzde büyüttük.''
                 Ah be Mehmet Ağar ,bari sussaydın da vicdanınla baş başa kalsaydın .İnsanların yaralarını deşmeseydin .Ne oldu ki şimdi,itiraf edince ,o zararsızmış dediğin ama katlettiğiniz,yok ettiğiniz gençler geri mi gelecek ?Ya da şimdi senin hakkında davalar mı açılacak , suçlu bulunup duvarların arkasına sen mi gireceksin şimdi ?Hangi ceza vicdanını rahatlatacak ki şu anda ?
                  Biraz merak edip ,Mehmet Ağar yazarsanız arama motorlarına karşılaşacağınız şeyleri yazmak istiyorum .Tüyler ürperten bir geçmiş ,korku filmi gibi ,ben demiyorum google diyor ..
                   1980 ile 2006 arası Türkiye Cumhuriyetine ,emniyet görevlisi ,valilik , içişleri ve adalet bakanı ve parti lideri olarak hizmet etmiş bir adam,
                  Önce uyuşturucu kaçakçısı Mehmet Baybaşin in itiraflarında adı geçiyor ,
                  Bahçeşehirde öldürülen 7 gencin katili Haluk Kırcı'nın firarda iken yapılan nikahında nikah şahidi Mehmet Ağar ,
                  Susurluk davası , Abdullah Çatlı , siyah mercedes ,silah dolu bagaj , Sedat Bucak ilişkileri ,
                  12  Mart Gazi mahallesi olayları ,
                  Kaç faili meçhulünüz var sorusuna '' 1000 operasyon yaptık '' cevabı ( yani ,nereden bileyim sayısını diyemdiği için )

 , ve bu operasyonlarda ve gözaltında kaybolan tutuklular ki cumartesi anneleri şöyle dermiş '' 1980-2000 arasında gözaltında kaybedilen 757 kişi için her hafta Galatasaray Lisesi önünde çocukları için hiç değilse bir mezar taşı dileyen ‘Cumartesi Anneleri’nin önünden geçemeyecekler listesinin başında Mehmet Ağar’ın ismi yazılıdır.,
                Faili meçhullerle anılan adam ,Çiller - Ağar derin devleti ,
               Gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in ablası İkbal Eren de Mehmet Ağar'ın konuşmasının itiraf niteliğinde olduğunu belirterek "Annem 2 gündür uyumuyor. 'Bu solcu çocuklara haksızlık ettik. Ellerinde bir bıçak bile yoktu' diyerek neyi ispatlamaya çalışıyorsun. Benim annem, biz zaten biliyoruz Kaybedilenlerin elinde bir bıçak bile olmadığını. Biz ne yaptığınızı soruyoruz. Kaybettiklerini nerede? Hayrettin Eren kaybedildiğinde sen vardın. Çoğu kaybedilmede senin parmağın var. Siz kaybettiniz İstanbul'da. Yaralarımız 36 yıldır kanıyor ama 2 gündür daha çok kanıyor " diye konuştu.
              AH Türkiyem ,ah güzel ülkem ,ne şanssızsın ,kimlerin elinde oyuncak olmuşsun .Sadece sen mi ,biz de öyle .Vatandaşların liyakatsız kişilerin yüzünden şu an ya toprak altındalar ya da nerede oldukları bile bilinmiyor ? Yalan ,dolan ,kurgu ,yanılgı ,hata üzerine kurulmuş ,her an sarsılmaya hazır bir düzende yaşamaya mahkum zavallı zararsız insanlar.....
           Ah Sayın Ağar ah ...   O temiz fikir adamlarına dokunmasaydınız ,bugün ülke bu halde olmazdı .Onlar fetö terör örgütüne kucak açmazlardı ,onlar dini siyasete alet etmezlerdi ,onlar aldanmazdı,aldatmazdı ...Ama zaten bu yüzden Korktunuz ,kökünü kuruttunuz ,gençliklerini ,okullarını ,kitaplarını  ellerinden aldınız .Meydan sizin gibilere kalsın diye .Şimdi   itiraflarda bulunuyorsunuz .
          AH be Mehmet Ağar ,bari sussaydın da  , konuşmasaydın  da yüreklerdeki ateşi körüklemesaydin  ,görüyorsun ki daha o ateş sönmemiş , bu gidişle sönmeyecek de....
                   

'' Gencecik  çocuklardı

Belki siz de gördünüz

Ellerinde pankartlar

Yolda gidiyorlardı

Özgürlük istiyorlar

Özgürlük diyorlardı…”( alıntı )

             

5 Ekim 2016 Çarşamba

BAŞLIĞI SİZ SEÇİN

                                                BAŞLIĞI     SİZ SEÇİN
          Türk adaletinin Rüzgar Çetinle sınavı , Sinan Çetinin Rüzgar Çetinle sınavı , Türkiye'nin fotoğrafı , Parapaganda ( Sinan Çetinin filmi propagandadan esinlenilmiş ),Adaletin Rüzgarı , Aile Şerefi veya Aile Şerefsizliği ,Tahtını da yaparım bahtının da .....
             İstediğinizi seçebilirsiniz bu yazıya başlık için .Hepsi de çok uygun gibi duruyor günün anlam ve önemine.

           Bu gün gazetelerde bir fotoğraf vardı .Bir baba ve oğlu .Baba sarılmış oğluna, kanatlarımın altındasın ,korkma der gibi .Dünyadaki bütün kötülüklerden korurum seni  ,der gibi . Oğlan da teslim etmiş kendini ,her sıkıştığında biliyor ki bu kanatlar koruyacak onu ...Ama bilinmeyen bir şey var .Nasıl sağlıksız bir ilişki  ve ne zamana kadar ?
       
          Aslında bu  fotoğrafa bakınca neler görüyoruz acaba ?İnanıyorum ki herkes başka ,farklı bir analiz yapacaktır.Benim gördüğüm ,o kadar sarılmaya rağmen sıcak bir poz değil . Hatta içini acıtıyor  .Üzülmek gerekiyor belki de olamamışlığına çocuğun  ,en çok da  babaya  kızasın ,bağırasın geliyor.  ..Ne kadar başarılı eserler vermiş sinema piyasasına ,beğenir ya da beğenmezsiniz  ama topluma mesajlar veren bir sinemacı . propaganda ,çiçek abbas ,Berlin in Berlin  gibi bir sürü senaryo , üzerinde oynanmış ,çeşitli karakterler yaratılmış ,duygusal sözler yazılmış ,halk karakterleri yaratılmış ....
                  Ama en büyük eseri tam bir fiyasko olmuş .en büyük eserlerimiz çocuklarımız değil mi ? 28 trafik cezası varsa bir insanın bu eserde bir hata vardır , o eserin yaratıcısında da .Ortada düşünülecek ,üzülenecek ve önlem alınması gerekecek bir olağanüstü durum vardır.Bu kadar ince ayrıntılarla filmler yaratan bir baba bunları görmemiş  olabilir mi?Farketmemiş olması mümkün mü ? Çocuğunun her hatasında ona arka çıkmak istedi evet bunu anlıyoruz da , arka çıkmanın ,güvensiz bireyler yetiştirmek ,sorumluluk almaktan kaçan ve bağımlı bireyler yetiştirmek olduğunu bilmiyor muy du ?28 trafik cezasından sonra korkmadı mı canı kadar sevdiği oğlunun canına zarar gelmesinden*Korkmadı mı bir başkasının canını yakabileceğinden ?Lütfen söyleyin siz düşünmez miydiniz ?
               İlkokul  öğretmeni arkadaşım demişti ki '' Çocuğun her davranışından ,ailenin ev halini anlayabilirim '' .Çocuk doğurmak sorun değil ki , doğada ki tüm dişiler doğurabilir .Ya sonra ?İyi insan ,vicdanlı insan faydalı insan ,duyarlı insan ,mütevazi insan ,,nasıl yaratacağız ?
Her yaptığı yanlışta salt korumak ve kollamak ona ne kazandırır diye düşünmeden olur mu ? Ya da hep cezalandırmak nasıl bir sonuç verir ?Hangisi işe yarar ?Ama ille de bir yolu vardır .Yeter ki farkında olalım ve kabul edelim bir şeylerin yanlış gittiğine .
                    Çocuğumuzu korumak adına yaptığımız her davranış onu ,toplumun  suç dişlileri arasına atmak  aslında ..
                    Evet Sinan Çetin ,bir baba olarak ,oğlunu kalın duvarlar ardından kurtarabildin  ama aslında yaşamla arasına bir duvar ördün ,
                   Evet Sinan Çetin ,paranı kullanarak bir aileyi satın alabildin ve paranın her kapıyı açtığını oğluna kanıtlayabildin  ama insanların adalete olan inancını da yok ettin ,
                   Evet Sinan Çetin ,ayrıcalıklı çevrenle çocuğunu özgürleştirdiğini sandın  ,ama aslında onu kendine tutsak ettiğini ,vicdanının da tutsak olacağını ,içsel özgürlüğe asla kavuşamayacağını da bilmelisin ,
                   Evet Sinan Çetin ,oğluna sarılarak poz vermişsin ,ama bu poz bizi gördüğümüz başka pozlara götürdü .Örneğin babasının tabutuna sarılan ve bir daha asla sarılamayacak olan yetim çocukların pozlarına.,Bunları hatırlamalı ve bu hassas günlerde toplumun vicdanına dokunmamalıydın
                  Evet Sinan Çetin  ,duygusal bir poz vermişsin ama bu poza sadece acıyarak baktık ,bu pozda bir babanın yanlışlarını ,acizliğini ,küstahlığını ve ne yazık ki özgürlüğe uçaramadığı oğlunu gördük ,bu pozda utanma duygusunun nasıl yok olabildiğini gördük .
                 Evet Türk adaleti ,sana da teşekkür ederiz ,bizi yanıltmadığın için ,Emre Belözoğlu olayı , tacizcilerin serbest bırakılması , kamyon kasalarında telef olan sigortasız mevsimlik işçi çocuklar ,serseri kurşuna giden canlar , gerçekleri dile getiren tutuklu yazarlar , devleti soyan ama yüzümüze sırıtan politikacılar  ,yaz yaz bitmez .
                         Suç işlemenin zengine mübah olduğunu , paran varsa özgür olabileceğini , arkan varsa politika yapabileceğini , yandaş gazeteciysen konuşabileceğini bize yine gösterdin .Teşekkür ederiz sık sık hatırlattığın için .
                             Ama biz iflah olmaz umut besleyen insanlar yine de bekleyeceğiz adaleti , bıkmadan usanmadan .    

1 Ekim 2016 Cumartesi

HANGİ TOHUMU EKMELİ ?

                                             HANGİ TOHUMU EKMELİ ?        


                         Bazen haykırasın gelir ,içinden dolup taşar söylemek istediklerin .Sorular gelir aklına onlarca ,yüzlerce .Sorarsın da .Muhatabı  kimdir bilmeden hem de .Ortaya sorarsın ,dökersin içini  cevap alamayacağını bile bile .Ama tutamıyorsundur içinde ,kendiliğinden dökülür .
                         Bazen çok sessizleşirsin ,Görürsün ,dinlersin ,izlersin ,şaşarsın ,korkarsın da ne söyleyeceğini bilemezsin .İşte bu dönemler kendi kendine konuştuğun ,cevapları bulmaya çalıştığın dönemlerdir.Hepimizin var bu dönemleri .Bireysel duygusal travmaları atlatmak daha kolay oluyor .İçine kapandığında birileri illa ki açar seni .Bir dost ,bir arkadaş ,bir sevgili ,bir kedi ,bir bulut ,bir şarkı .
                    Karamsarsam hep PİNHANİ' nin şarkısı aklıma gelir ve onu dinlerim .
             Yalnız kaldıysan , kalkıp pencerenden bir bak 
                 Güneş açmış mı , yağmur düşmüş mü 
             Dön bak dünyaya 

                   Herkes gitmişse , sakince arkana dön bir bak 
             Dostun kalmış mı , aşkın solmuş mu 
                      Dön bak dünyaya , dön bak dünyaya 

            Yalnız kaldıysan , kalkıp pencerenden bir bak 
                       Güneş açmış mı , yağmur düşmüş mü 
              Dön bak dünyaya 

                       Bir sonbahar kadar yalnız , bir kış kadar savunmasız 
             Ya da ilkbaharsan , yolun başındaysan ....

   Böyle bir şarkı ya da bir başkası o an içini açabilir ,kalkıp güneşe bakabilirsin açmış mı,yağmur düşmüş mü görebilirsin ,sakince arkana dönüp bakabilirsin .
               AMA topluma ,kalabalıklara haydi hep beraber güneşe bakalım açmış mı ,haydi yağmura bakalım düşmüş mü ,diyemeyiz ,sayın büyüklerimizin  deyimiyle velev ki dedik ,git işine ,kafayı mı yedin gibi   cevaplar alırız değil mi ?
               Hep devrimler toplumsal düşünülmüş ,laik devlet kurmak ,işçi devrimi yapmak , toplumun yüzünü batıya döndürmek gibi ,ya da köylümüze toprak reformu gibi  .Gördüklerimiz hep başarısızlık ,hep aldanmaca ,aldatmaca olmuş .Laik devlet değil ,laikliğin gerçekten gerekli olduğuna inanan  insan ,toplumun değil bireyin yüzünü batıya döndürmek olsaydı yaptıklarımız  ya da toprak reformunu biz değil de gerçekten köylü talep etseydi ,aldanır ya da aldatılır mıydık acaba?
             Kültürlü toplum değil ,kültürlü bireyler yetiştirmek ''.Kitlelerin gelişmesi olanaksızdır.Ne bir devrim,ne bir ideoloji bunu başarabilir ''(tanrılar okulu ,sayfa 253)
Tabi basit bir denklem aslında değil mi ?Toplum bireylerden oluştuğuna göre .Önemli  olan o bireye bunu özümsetebilmek .Yıllarca ANDIMIZI okuyan nesillerden buralara nasıl gelindi diye hiç düşünülmüyor mu acaba ?O yığınlar okudu her gün ama , kitle halinde yemin ettiler her gün de ,tek başına birey ne hissetti ,ne anladı acaba ? Oysa gerçek eğitim her türlü beyin yıkamadan ,bağımlılıktan , dini zorlamadan ,batıl inançtan uzak olmalıdır.Önce birey kişilik çatışmalarından kurtulup ,farkındalığını yükseltecek , analiz yapma yeteneğine kavuşacak ki ,sonra dünyadaki çatışmalardan ,şiddetten ve savaşlardan uzaklaşacak.
           Şu anda da farklı bir türünü yaşıyor okullarımız.  Okullar açıldı ,minicik beyinler şimdi de 15 temmuz demokrasi zaferiyle yıkanıyor.Ne olacak yani ,şimdi de bütün çocukları öcü fetö deyip korkutacak mıyız ...fetö savar mı vereceğiz ellerine ...Bizi aldattılar deyip ,aldatılan bir nesil olduğumuz gerçeğini onların bilinç altına mı yerleştireceğiz .Peki bu çocuklar güvenmeyi kimden öğrenecek ,güven duygusunu onların minicik beyinlerine nasıl inşa edeceğiz ?
           '' Ne mutlu Türküm diyene '', '' hangi  çılgın bana zincir vuracakmış ,şaşarım '' gibi kahramanlık ve güven duygusundan , ''ama biz aldatılmışız'' ,diyecek olan nesillere geçiş .
                  Bu sistem de başarılı olamayacak ..Çünkü yine kitlelere oynanıyor .Bireysellik yok ,ama bizim gibi toplumların en zayıf noktası din olduğu için toplumsal kavrama daha kolay olacak.Ülkemizin uzun yılları gidecek yine boşa geçmiş olarak ,ama tam bir devrim olmayacak .Çünkü bireysel düşünme ,analiz etme yeteneği olmadığı için bireylerde kalıcı etki yaratmayacak .Kısaca Türk toplumu bir öyle ,bir böyle savrulmaya devam edecek .Her daim sonbaharı yaşayacak .Kimi zaman laikler ,kimi zaman muhafazakarlar ,ama her  zaman yoksullar ,gecekondular ,ezilenler mağdur olacak .
          .Don Miguel  Ruiz demiş ki '' her insanın zihni verimlidir ,önemli olan oraya ne tür tohum ekildiğidir .'' Bizim tohumlarımız hep GDO' lu ...Korku tohumu ,para tohumu , din tohumu , öteki tohumu , aldanma ,aldatma tohumu, yolsuzluk tohumu  .Ve  bir de atasözü '' ne ekersen onu biçersin ''.İşte tohumlarımız ,işte ürünlerimiz .
            .Çok şey yazayım dedim ama beceremedim .Aynı ülkemizdeki gibi hepsi birbirine karıştı .Belki de şu anda ki psikolojilerimizi yansıttı .
             Kısaca demek istemiştim ki ,ülkemizin sağlam temellere oturtulması , ekonomimizdeki refah , korku kültüründen  uzak bir toplumun varlığı ,ancak vizyonu geniş ,farkındalığı yüksek ,sorular sorabilen ,mutlu bir yaşam hayal edebilen ,sadece şükretmeyle yetinmeyen bireylerin sayısı ile doğru orantılıdır.
                Haydi hep beraber bireysel devrime  ,korkmadan soru sorabilen çocuk yetiştirmeye ve minik beyinlere mutluluk ,iyilik ,sevgi ,şefkat ,yardımseverlik tohumları ekmeye ve sonra da ,pencereye gidip bakmaya ,
               Güneş doğmuş mu ,yağmur yağmış mı ,dostun kalmış mı ........